REKLAM ALANI

02 Ağustos 2013

Hostadê Deng (Sesin Ustası)

Hostadê Deng (Sesin Ustası)

DENGBÊJLER

Dengbêjler yaşadıkları ya da duydukları toplumsal olayları, hikâyeleri, efsaneleri bir makam yapısı içinde anlatan, hafızaları çok güçlü müzisyenlerdir. Kürt müziğinin tarihsel-geleneksel kaynakları dengbêjlerdir. Etimolojik anlamda ses ile ilişkisi daha belirgindir. Kürtçede deng ‘ses’ anlamına gelmektedir. Bêj ise ‘söyleyen, aktaran’ anlamındadır. Dengbêjler çeşitli kaynaklarda şöyle anlamdırılmaktadır:

“…Bu eserleri taşıyan, yayan ve bu anlamda ‘anonimleştiren’ aktörler olarak karşımıza dengbêj denilen halk şairleri çıkar. Dengbej, öncelikle bir ses ve söz ustasıdır’’(MUTLU, Erol, ‘‘Kürt Müziği Üzerine’’ , Kürt Müziği, Aktaran: Abidin Parıltı).

“Popüler halk hikâyelerini ve destanlarını ezberden anlatan saz şairlerini, ozanlarını yetiştiren ozanlar vardır. Bu ozanlara Kuzeybatı Kürdistan’da ‘dengbej’, Güney Kürdistan’da ve Mukri ülkesinde ‘şair’ denir.’’ (JWAİDEH, Wadie, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Çev. İsmail Çekem, Alper Duman, İletişim Yayınları., İstanbul, 1999, Aktaran: Abidin Parıltı).

“Dengbej denen halk ozanı ya da türkücü, bir yandan manzum bir parçayı bir uzun hava ya da arya biçiminde gür bir sesle okur, arada bir de şarkıyı keser, öyküyü anlatır… Dengbej türküyü makamıyla ve öyküyü bilip anlatan kişidir.’’ (BURKAY, Kemal, Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan, cilt 1, Deng Yay., İstanbul, 1997, Alıntı Yapan: Abidin Parıltı).

“Ana dilim; Kürtçe, deng; sestir. Bej ise, sese biçim verendir, sesi söyleyendir. Sese ruh kazandıran, sesi canlı hale getirendir. Sesi meslek edinmiş usta, mekânı ses olmuş insandır. Dengbej sese nefes ve yaşam verendir. Dengbej, sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir. Dengbej söyleyen anlatandır’’ (UZUN, Mehmed, Denbêjlerim, Gendaş Yay., İstanbul, 2000, Aktaran: Abidin Parıltı).

Dengbêjler uzun kış gecelerinde hikâyelerini, gittikleri obanın, köyün divanhanesinde anlatır. Divanhaneler köy odasına veya kahvehanelere benzemez. Bu anlamda herkesin her zaman kullandığı ortak bir mekândan öte köy, oba ileri gelenine ait ve daha çok meclislerin toplandığı mekânlar vardır ve bu mekânlara ‘’diwanhane’’ denmektedir. Bu, bir yönüyle sıcaklığın belirtisidir. Yerleşim yerine giden dengbêjler, köyde sıfatı en yüksek olanın mekânında seslerini icra ederler. Köylerde konaklayan dengbejler hikâyelerini geceleyin kalabalık bir kitleye anlatırlardı. Bazı yörelerin dengbêjleri, hikâyelerini bir çalgı eşliğinde aktarırken, bazıları da hiç çalgı kullanmazdı. Çalgı kullanmayan yörelerin başında Hakkâri gelir. Öte yandan çalgılar coğrafyanın şekline göre yaşarlık kazanırdı. Örneğin, dağlık yörelerde, Kafkas topraklarına yaklaştıkça kaval, düdük gibi çalgılar ağırlıkta olurdu. Mardin, Diyarbakır, Urfa yöresinde ise, coğrafyanın daha çok ova niteliği taşıması saz, tambur gibi çalgıları öne çıkarmıştır. Mardin yöresinde 'mıtrıp'ların etkisiyle rıbab önemli bir yer tutar. Kürt ozanları üzerine bir araştırma yapmış olan Cristian Poche, bir makalesinde ozanın performansının, kitlenin kalabalığına bağlı olduğunu anlatır ve ekler: “İzleyenlerin sayısı arttıkça, etkinliğin yapıldığı alan genişledikçe, müzisyen çalgısındaki tel sayısını arttıracaktır. Dinleyiciler son derece dikkatlidir ve hiçbir zaman acelecilik yoktur. Saz şairleri saatlerce sürecek öykülerini anlatmaya başlarlar. ’’Burkay’ın görüşleri de bu doğrultudadır: “Genellikle uzun kış geceleri anlatılan bu destanlar ve manzum öyküler saatler sürer. Bazen ertesi geceye ve daha sonraki gecelere kalır’’. Öte yandan bazı dengbêjlerin çalgı kullanmama nedenlerinden biri de tam da gerektiği zaman bir çalgı aleti gibi kullanma ve seslerine biçim verme yeteneklerine güvenmelerinden dolayıdır. Sesleriyle hikâyelerin belli yerlerinde yakaladıkları iniş ve çıkışlar, enstrüman etkisi yaratmaya yöneliktir. Bazı dengbêjler hikâyesini aktarırken farklı yöntemler uygular. Enstrüman kullanmanın dışında dengbêjlerin bir kısmı, birer aktör olarak da belirirlerdi. Hikâyesine kendini kaptırırken bir büyüsel ayinin içindeymiş gibi hikâyesini canlandırırdı. Dengbêjin aktörlüğünden etkilenen dinleyiciler hikâyenin kahramanıyla özdeşlik kurarlardı.

Dengbêj, geceler boyu süren hikâyesini/hikâyelerini bitirip giderken de konuk olduğu divanhanenin sahibi ve köylüler tarafından çeşitli biçimlerde ödüllendirilirdi. Geceyi geçirdikleri köyden ayrılmadan önce onlara verilmek üzere, buğday, arpa, v.b. tahıllar bir çuvala konulup kapının önüne bırakılırdı. Dengbej köyden ayrılacağı zaman çuvalı sırtlayıp giderdi. Geceyi geçirdikleri köyde onlara ne verildiyse kabul etmek zorundaydılar. Bu şekilde geçimlerini sağlıyorlardı.

Hikâye ve destan aktarıcıları olan dengbêjler dile getirmek istediklerini belli bir tartıma göre yaparlardı. Bu ritim ve tartım olayın gidişatına göre belirlenir, makamlar aksiyona göre şekillenirdi. Bu makamı her dengbej kendine göre belirler ve dinleyicinin kalbine dokunmaya çalışırdı. Mısralarda ölçü serbesttir, kimi uzun kimi kısadır; ama aralarında güçlü bir ses uyumu vardır. Dengbêjler sözcükleri kimi zaman peş peşe, izlemesi güç bir şekilde okur; kimi zaman yavaşlar, bir sözcük ya da hece üzerinde sesini dalgalandırır; sesini alçalıp yükselir.

Dengbêjlerin okuma üslubu “reçitatif”tir. Yani 'yığmalı konuşma'ya dayalıdır. Nizamettin Ariç’in söylediklerine göre, “Dengbêjler, nefes almaktan, sesi farklı yerlerde tınlatmaya kadar pek çok teknik için çalışıyorlarmış. Mesela, sırtlarını duvara dönüyorlar ve ellerini duvarla sırtlarının arasına koyup nefes alıyorlar. Ellerinin, sırtları ve duvar arasında sıkışması gerekiyor ki diyaframa nefes alma alışkanlığı oluşsun. Ya da bardaktaki suya bir kamış daldırıp su kabarcıkları hiç bitmeyecek şekilde suya üflüyorlar, bu da ‘sürekli nefes’ alıştırması olarak kullanılıyor, yani bir yandan nefes verirken aynı anda da almayı öğreniyorlar. Bu yöntem üflemeli çalgılarda (kaval, mey, zurna vb.) da kullanılmaktadır. Ayrıca dengbêjler, özellikle Evdalê Zeynikê döneminde yaygınlaşan bir şekilde, yanlarına talebeler/çıraklar alarak direkt bir aktarım yoluyla da kendilerinden sonraya aynı işlevi görecek bir temsilci bırakıyorlar. Bu, özellikle belirli bir dönem için, kurumlaşmaya işaret ediyor. Dengbêjlik geleneğinin bu ‘usta-çırak ilişkisi’ ile devam ettirildiği biliniyor.”Dengbêjlerin üç türde müzik yaptığını söyleyebiliriz:
- Halk dengbêjleri, halkın içinde dolaşan insanlardır. Bunlar efsaneleri, mitolojik olayları, tarihsel olayları, gelenek görenekleri alıp halk arasında dillendirirler.
- Beylerin, ağaların, mirlerin kendi dengbêjleri.
- Kapı kapı dolaşan ve Kürt Halkı içerisinde kendilerine “mutrum” denilen insanlar.

Günümüzde Kürt müziği yapan üç önemli Kürt müzisyeni Ciwan Haco (Mirado ve M. Şêxo), Şivan (İsa Berwarî, M.Arif Cizrawî, Meryem Xan, Kawîs Axa), Nizamettin Ariç (Şakiro, Kerem ve Karapetê Xaco) bu dengbêjlerden birçok bakımdan etkilenerek tavırlarını oluşturduklarını ifade etmişlerdir.

Dengbêjliğin tipolojisi ve Kürt müziğindeki rolleri, radyolar dönemi ve şehirleşme ile birlikte değişmeye başlar. Radyolarla birlikte, kadın dengbêjler de Erivan ve Bağdat radyolarında okumaya başlarlar. Dengbêjlerin birçoğu şarkılarını bu radyolar aracılığıyla halka ulaştırır.(Alıntı)

0 yorum :

Yorum Gönder