REKLAM ALANI

03 Temmuz 2013

Beni Ben Eden, Dünya Müziği ve Otantik Kürt Müziğini Sentezlememdir


Botan’dan bir ses yükselir. Rengini doğasından alan ve Botan çayına karışır bu ses. İçinde bir halkın hüznü, neşesi ve acısı vardır. Geleneği ve tarihi vardır

Botan’dan bir ses yükselir. Rengini doğasından alan ve Botan çayına karışır bu ses. İçinde bir halkın hüznü, neşesi ve acısı vardır. Geleneği ve tarihi vardır. Botan çayında Melayê Cizîrî’nin şiirleri, Bedîrxan’ların asaleti, Mem û Zîn’in aşkı vardır. Ve Botan Nusret’le buluşur, HİVRON olur. Botan aktıkça büyür. Botan bir medeniyete ekmek olur, su olur. O ekmek ve suyla büyür, Melayê Ciziri’ler, Bedirxanlar, Mem u Zînler. Botan bir beşik olur sanata. Botan rengini, hüznünü, neşesini ve acısını, tarihini verir çevresine. Onun suyundan içer Nusret ve doğal bir ses yankılanır.

Baharın gelmesiyle dağların yamaçlarına vuran güneş en ulaşılmadık yerlerdeki karları eritir. Bu karlar küçük şelaleler olur. Akar Botan Çayı’na karışır ve Botan aktıkça büyür. Sonra Dicle’ye akar, daha da büyür.

Botan aktıkça büyüdü, Dicle ile birleşti, Fırat’la birleşti, Şatt’ül Arap oldu. Oradan denizlere, okyanuslara aktı. Hîvron ise, bu yolculuğun ilk duraklarından, yol aldıkça büyüyecek.

Biz de bu yolculuğun öyküsünü merak ettik ve okuyucularımıza bu röportajı hazırladık.

Köklerini Botan’dan alan Batmanda doğup büyüyen Nusret’le Hîvron üzerine:

Öncelikle Hîvron’un kuruluş sürecinden bahsedelim biraz. Hîvron nasıl kuruldu.

Hîvron 2000 tarihinde Batman bahar kültür merkezi bünyesinde 4 arkadaşla kurduğumuz bir gruptur.  Amatör bir şekilde bir iki sene bu arkadaşla yürüttük. Bu zaman zarfında gruba çok kişi dahil olup daha sonradan ayrıldı. 2005ten sonra bir dağılma yaşandı. Yalnız iki arkadaş kaldık. 2007’de Hîvron adıyla ilk albümümüzü çıkardık. 2008 den sonra yalnız kaldım grupta. Çalışmalarıma Bahar Kültür Merkezinde devam etmekteyim.  Bablîsok adlı albümü tek bir kişi olarak çıkardım.

Bireysel olarak Nusret hakkında ne anlatabilirsiniz bize...  Nusret bir gün içinde ne yapıyor, neyle uğraşıyor, kimleri dinliyor, aile hayatı nasıldır?

Bana göre insan çalıştığı kadar vardır. Bablîsok albüm sürecinde disiplinli çalışmaya özen gösterdim. Bir şeyler almadan bir şeyler vermeye çalışmak gerçekten zordur. Aldığınız veya almış olduğunuz bir şey yoksa ve siz bir şeyler vermeye kalkarsanız tüketilirsiniz. Normal bir hayatım var. Batman’da yaşıyorum. Elimden geldiğince bireysel çalışmalarıma önem veriyorum.  Müzik anlamında elimden geldiğince dinliyorum, araştırıyorum. Öğretmeye çalışıyorum ve bu az da olsa beni tatmin ediyor. 


 Ben özellikle gözlemliyorum. Sen kendini geliştirdikçe müziğin de gelişiyor. Birey kendini geliştirdiği zaman bunu bir anda sanatına yansıtması zor bir iştir

bir insanın yaşadıkları şeylerin, onun hayatına ve hayata bakış açısına yansıdığına inanıyorum. Dünya sanatına baktığımızda sanatçılar benliklerini depoluyorlar, Bir roman yazana kadar yüzlerce roman okuyor ve kendi karakterlerini ona göre yoğuruyorlar. Müzikte de bu mantık vardır. Öyle olunca insan mecburen bir şeyleri depolamak zorunda kalıyor. Bunun için okuyor, yazıyor, çiziyor, araştırıyor.  Bunları yapınca da insan bir şeyler üretmek zorunda hissediyor kendini.

Peki, Nusret kimleri dinler...

Ruhumu dinlendiren, anılarımı canlandıran, acılarımı yumuşatan, sevinçlerimi dillendiren, hayallerimi dalgalandıran, bazen mutlu bazen mutsuz eden ses ve müzikleri dinlerim.

Bu da sanki müziğinizi daha çok mistisize ediyor. Müziğinizden mistik bir hava seziliyor. Mistik müziği biraz daha modern tekniklerle yoğuruyorsunuz. Bunu yapmaktaki amaç, köklere dönüş müdür? Sanırım üzerinizde Botan’ın büyük bir etkisi var.

Kesinlikle...  Duygu Duygudur.’ Yani dünyanın iki ucunda aynı şeyleri yaşayan insanların hissettiği duygular aynıdır, aynı duygudur.  Botan da, Cizre, Şırnak tarafında (ki ben oralıyım) oradaki yaşamı, oradaki akrabalarımda çok iyi keşfettim.  Mesela ses aralıkları... Müzikte transpoz denen bir olay var. Doğalında gelişen transpozlar var o yörenin insanlarında. Hiç bir müzik eğitimi almadan kendiliğinden gelişen bir transpoz yapıyorlar. Bilinçli olarak müzikle uğraşanların bile zar zor yaptığı bir tekniktir transpoz. Düşünebiliyor musunuz? Doğal gelişen bir transpoz var insanlarda. Çünkü o coğrafyada bir yaşanmışlık var ve bu yaşanmışlık beraberinde bir kültür ve bakış açısı doğuruyor. Bu anlamda Botan yöresinden çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Arkadaşlar da hep sizin dediğiniz gibi “Modern müzikle Kürt müziğini sentezliyorsun derler. Bunun nedeni sorarlar. Ben ise hep aynı yanıtı veriyorum; Dinlememle ilgili bir durum. Mesela “Kawis Axa”yı dinliyorum, otantik müzikle uğraşan kadınları dinliyorum, bunun yanısıra Marry Boyne, Joan Baez, Karapetê Xaço’yu, Cemalê Mihê’yi dinliyorum.

Ben gitarla müziğe başladım. Ama asıl genlerimde otantik bir hava vardı. Otantik bir Kürt müziği duygusu vardı.  Belki de gitar ve bendeki bu duyguların i içe girmesiyle bugünkü müziğimi oluşturdum. Yoksa bu gün elde ettiğim müziği yapmayı başaramazdım. Bana göre beni ben eden bu sentez olayıdır. Dünya müziği ve otantik Kürt müziğini bir araya getirme olayı...

Birazda müzikteki dil olayına değinelim. Hemen hemen tüm parçalarınızda unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş Kürtçe terimler, deyimler veya tabirlere rastlıyoruz. Bu öz Kürtçeye bir vefa borcu veya dönüş müdür. Ya da Botan’la ilgisi varımıdır bu kullanımların?

Ben bu coğrafyada yaşadığım için bu soruya ancak şu şekilde cevap verebilirim; Ben bu coğrafyada yaşadığım için bu coğrafyadaki reaksiyonlar etkiliyor. Beni biraz ben eden de büyük ihtimalle buradaki reaksiyonlardır.  Müzikle uğraşmamın nedeni buradan aldığım reaksiyonlardır.  Beni ben eden buradaki, bu coğrafyadaki duygu ve düşüncelerdir. Ben hiç bir zaman buradaki duygulardan kopmadım. Bana göre bir insanın müziğini en rahat yapacağı yer, yaşadığı coğrafyadır.  Bu coğrafyadaki yaşanmışlıklar benim bu eserleri yazmamı sağlıyor.

Müziğin yapıldığı dil konuşulduğu zaman ister istemez politik bir yönü oluyor.  Bu bağlamda bir şarkınızdan alıntı yaparak soracağım sorumu. “Li şevek tarî, tû çubuyî” burdaki ‘şevek tarî’ kullanımını nasıl değerlendirelim.  Hemen ardından gelen gitmek eylemi de var. Bunu bir halkın tarihine analiz olarak kabul edebilir miyiz?  Karanlık ve Kürt tarihi...

Elimden geldiğince, iç dünyamın bana yaşattıklarını yazıyorum. Bütün eserlerimde kendi iç dünyam vardır. Tabi sanatın en güzel yönü de her insanın eserlerinizde kendinden bir şeyler bulması ve kendince yorumlamasıdır. Benim yazdığım açıyla insanların yorumladığı açı çoğu zaman aynı olmuyor. Mesela bazen insanlar benim eserlerimi yorumlarken ben şok oluyorum. Bu düşünceleri aslında ben yazmadım diyorum ama dinleyici kendine göre yorumlamış ve o eseri öyle dinlemek istiyor. Öyle dinlemekten zevk alıyor. Bunun da ayrı bir güzelliği var. Sanatın keskinliği de bu noktada ortaya çıkıyor. Herkes kendinden bir şeyler bulduğu zaman sanat yapmış oluyorsunuz.

Nusret’in sanat hayatı içerisinde yaşadığı onu en çok etkileyen olay nedir.

Ben duygularıma kısıtlama getirmiyorum. Beni Bir çocuğun normal yürüyüşü bile çok etkileyebilir, Bir ağacın kesilmesi de beni çok etkileyebilir. Mesela bu şehir çok etkiliyor beni. Hem dinlendiriyor, hem yoruyor, hem eğlendiriyor... Transpoz bir duygu içine koyuyor beni.  Bunu ancak böyle dile getirebilirim. Yoksa bu olay beni sevindirdi, bu olay beni üzdü diye bir kıstas koyamıyorum. Beni en çok üzen şeyi yine bu coğrafyayla ilgili şöyle anlatabilirim; Bu coğrafyada devasa bir yoksulluk var. Bu beni çok yaralıyor ve buna benzer birçok sorun. Mesela bir insanın kendini dışarıda var etmesi, kendi ayakları üzerinde durması çok zor oluyor. Bu sadece bir iki insan için söylenemez. Bu coğrafyadaki birçok insan için geçerlidir.

Tam da konuyu getirmek istediğim yere geldik. Bablîsok’un sizin için ayrı bir yeri olduğunu biliyorum.  Bablîsok’un bu kadar önemli olmasının nedeni nedir?

Bablîsok’la ilgili her zaman dile getirdiğim bir şey var. Bablîsok ismi benim çocukluğumdan geliyor. Çocukluğumda tanıştım Bablîsok’la. Bablîsok’un oluşumuna canlı tanık olmuştum. Çocuksu duygularımızı tatmin edip, rüzgârın oluşturduğu Bablîsok’un içine girmek için çok çaba sarf ediyorduk. Böyle bir eseri yazmam için de beni çocukluğum teşvik etti. Diğer eserlerim de benim için çok önemlidir ama Bablîsok’ta çocukluğumun izleri var.

Çocukluğa ödenen bir borç gibi...

Kesinlikle...

Kürt müziği için neler söylemek istersiniz?  Kürt müziği ne aşamadadır? Dünya müzikleri arasında nereye oturtabiliriz?

Bana göre Kürt müziğinin dünya müziğiyle iç içe girmesi gerek.  O zaman çok iyi bir boyut kazanabilir. Mesela sürekli aynı enstrümanların kullanımı Kürt müziğini ancak belli bir noktaya getirebilir.  Dünya müzik mantığını ve enstrümanlarını kendi müzik anlayışımızla yoğurabilmemiz gerek. Tabi bu durum Kürt müzik kültürünü özünden uzaklaştırmamalı.  Dünya enstrümanlarını ne kadar profesyonel kullanırsak müziğimizi de o kadar geliştiririz. Dünyada otantik müzik çok gelişmiş bir boyutta şuan.  Otantik müziğe gerçekten bir merak var ve otantik müzik mantığının en yoğun yaşandığı bölge de bizim coğrafyamız. Yalnız biz bunu kavrayamıyor ve tanıtamıyoruz. Gelecek kuşaklar bunu çok iyi analiz edebilmeli. Bu analizi yapabilirsek, Kürt Müziği’ni çok önemli bir boyuta taşıyabiliriz. Bu müzik evrensel bir hal alır

Çok köklü bir müzik birikimi ve yapısı var ama araştırma boyutu yok. Kürt müziği için çalışan birçok insan var ama bu yetiyor mu? Bana göre bunun tartışılması lazım.  

Günümüzde birçok sanatçı, Mihemed Şêxo’dan, Miradê Kinê’den, Şakiro’dan şarkılar alıp kendilerine göre yorumluyorlar. Sizin buna benzer bir isteğiniz var mı? Mesela bir gün sahneye çıktığımda şu sanatçının şu şarkısını söylemek isterim dediğiniz bir eser var mı?

Ben şöyle söyleyeyim benim öyle bir parçam yok. Müzik çok çabuk tüketilebilen bir kavramdır. Çok çabuk tüketilen bir şey olduğu için, insanlara sürekli yeni bir şeyler sunmak gerekir.

Bu, üretememekten kaynaklanan bir durum mudur?

Hayır, onu kastetmiyorum. Üreten insanlar da vardır, üretmeyen de. O başka bir boyut. Bu toplumun arşivleme mantığını oluşturması lazım. Arşivleme mantığı derken şunu söylemek istiyorum; arşive sürekli yeni eserler eklemek gerekir. Var olanı tüketmeyi bırakıp yeni bir şeyler üretmek için çalışmamız lazım. Mesela son dönemlerde modern şairlerimiz var. Bana göre onlara da özellikle yönelmemiz gerek. Çünkü bizim eski ile yeniyi bir arada yoğurabilmemiz için eski sanatçılarımızdan faydalandığımız kadar yeni ve modern sanatçılarımızdan da faydalanabilmemiz lazım. Onun yanı sıra şöyle bir konuya değinmek isterim. Kürt müziğinde binlerce anonim eser var. Batman’ın herhangi bir köyüne gittiğinizde bile çoğumuzun bilmediği onlarca anonim eserle karşılaşabiliyorsunuz. Hiç bilinmeyen bir şarkıyı insanlara sunmama mantığı gerçekten beni üzüyor. 

Peki, bu müzik anlayışını Batman’da yaşatmaya çalışırken veya bu müzik anlayışıyla Batman’da yaşamaya çalışırken ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Ben bu şehirde müzikle uğraşmak için çok çaba sarf ettim. Çok zorluklar çektim. Ama hiç bir zaman kendi ilkelerimden, kendi düşüncelerimden vazgeçmedim. Bana göre sanatçıların zorluklarla karşılaşmaları da normaldir. Özellikle bu şehrin böyle bir yönü var. Bir şey yapayım da insanlar beni anlasın düşüncesi çok çabuk yerini bulmuyor.  Sanatçının kendini bu şehirde kabul ettirebilmesi için belli zorluklar görmesi gerekiyor. Mesela kendim için söylüyorum. Batman’da yaşayıp Batman’da müzik yapıyorum ama başka şehirler daha çok sahipleniyor beni.  Batmanın kozmopolit bir yönü var.  Şehrin kendisinden kaynaklanan bir durumdur bu. Şehir çok yeni ve belli bir sanatsal anlayışı oturmuş değil. Mesela bizim güzel bir konser salonumuz bile yok. Ben bu bölgedeki salonlarda verdiğim konserlerle tatmin olmuyorum. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum; Bu coğrafyada düğün salonları ve konser salonları nedense aynı. Konser salonlarının ayrı, düğün salonlarının ayrı olması lazım. Konserlere gelen insanların müzik dinleme havasına girmesi lazım. Bu da düğün salonlarında mümkün olmuyor. Bölgedeki birçok konserimizi düğün salonlarında vermek zorunda kalıyoruz. Eminim ki bu durum dinleyicileri de rahatsız ediyordur. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Düğün salonlarıyla konser salonları bir olamaz.

Bu anlamda unutamadığınız bir konser var mı?

Almanya da bir konser vermiştim. Zaten salonun isminden insan büyüleniyor. Mozart salonu diye bir salondu. Daha sonra Van’da çok güzel bir konser oldu. Bir de en son Viranşehir konseri çok güzel geçti. Gerçekten müzik dinlemek için gelmişti insanlar.

Hîvron bu müzik serüveninde nasıl varoluyor?  Sıkıntıları nasıl atlatıyorsunuz? Geleceğe yönelik hedefiniz nedir? Hedeflerinize ulaşmak için ne kadar çalışıyorsunuz, nasıl çalışıyorsunuz?

Bu beş yıl konuşulabilecek bir konu. Biraz da kendi duygularımı tatmin etmek peşindeyim. İnsanın düşüncesi ona şekil verir. Güzel şeyler düşünürsen, güzel şeyler yaratabilirsin. Beni son zamanlarda heyecanlandıran şey bahsettiğim üçüncü albüm projesidir. Bunu gerçekleştirmek için çalışıyorum. Ancak bu şekilde cevaplayabilirim bu soruyu.

Kendi müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Tarzınız nedir?

Az önce de bahsettim. Müziğimin sentez bir yönü var. Benim illa şu tarzı yapacağım, şu tarzda şarkı söyleyeceğim diye bir düşüncem yok. Duygularım beni neye yönlendiriyorsa öyle gidiyorum. Yarın çok farklı bir albümle de çıkabilirim ortaya. Zaten bana göre biraz da öyle olması lazım. İki albüm arasında farkın olması lazım. Bizim çok şey yapmamız lazım. Özellikle müzik alanında. Çünkü, çok fazla müzik tarzı var yeryüzünde. Bu tarzları kendi müziğine yansıtmamak yanlıştır. Hepsini çalışmamız bilmemiz, tanımamız gerekir.  Şarkı söylerken duygularım hangi tarzı söylememi istiyorsa o tarzda söylüyorum.

Yani bir kalıp içinde sıkıştırmıyorsunuz...

Sıkıştırmak istemiyorum daha doğrusu. İlla şu tarzda müzik yapacağım düşüncesi yanlıştır bana göre. Bu coğrafyaya çok tarz lazım. Bu coğrafyadaki müziğe bakış açısını değiştirmek için farklı tarzlarda da müzik yapılması şarttır. Çok etkilendiğim bir adam var. Hindistanlı Nusret Ali Fatirhan. Belli bir yere kadar albümleri aynı tarzdır. Hindistan’da odalar vardır, müzik odaları. Onun canlı performanslarını dinlediğimde, hiç bir konseri bir diğerine benzemiyor. Adam kendi duygusunu yansıtıyor şarkıya. Mesela ben bir eseri daha önce çaldığım gibi çalamam. Bablîsok’u çaldığım zaman şarkıya farklı bir şeyler katmak geliyor içimden. Albümdekinin aynısını okumak istemiyorum. Çünkü belli bir yerden sonra bu durum sıkıyor insanı. Hep aynı, hep aynı. Ki zaten insanın duyguları da sürekli değişiyor ve şarkılardaki duyguların da değişmesi lazım. Müzikle uğraşan insanın kendi duygusuna önem vermesi lazım. Ancak kendi duygusu onu müzikle bütünleştirebilir.

Takipçileriniz için üçüncü albüm hakkında bilgi verir misiniz?

Çalışmalar başladı. Yaklaşık 4 – 5 aydır metin üzerinden çalışıyorum. Üçüncü albümün gerçekten çok güzel bir şey olmasını istiyorum. Bu yüzden sürekli çalışıyorum. Diğerlerinin devamı olmasını istemiyorum. Diğerlerinin devamı olursa ne beni tatmin eder ne de dinleyicilerimi tatmin eder. Önüme koyduğum bir buçuk senelik zaman zarfında albümü bitirmeyi düşünüyorum.

Üçüncü albümde dinleyiciler neyi görecek? Neyi beklesinler?

Umuyorum ki elde edeceğimiz çalışma hem onları hem beni mutlu edecek.

Somut bir şey?

Somut bir şey söylemek istemiyorum şu an için.

Son olarak bir şey eklemek ister misin?

Bu güzel ve güneşli havada sizinle sohbet etmek güzeldi. Tüm okuyucularınıza selamlarımı gönderiyorum. Duruş gazetesine basın hayatında başarılar diliyorum.

Bizde röportaj talebimize kısa sürede cevap verip bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Hîvron’a müzik hayatında başarılar diliyoruz.

0 yorum :

Yorum Gönder