Popüler Başlıklar

REKLAM ALANI

04 Ağustos 2013

EVDALÊ ZEYNIKÊ HAYATI

EVDALÊ ZEYNIKÊ   

 Evdale Zeynıke 1800 yılların başında Ağrının Tutak İlçesinin cemalverdi köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının ismi Mustafa, dedesi  Hasan, Babasının dedesi,  Süleyman, annesinin ismi ise Zeyné’dir.

  113 yıl yaşayan Evdal     Daha 3 yaşında iken babasını kaybetmiş ve  annesi tarafından büyütülmüştür. Bu yüzden Evdale  Zeynıké (Yani Zeynenin oğlu ) olarak  tanınmıştır. Yaşar Kemal tarafından Kürtlerin homerosu olarak sıfatlandırılmıştır. Yaşar kemal’ın benim fikir babam dediği Evdal 30 yaşına kadar çiftçilik ve reçberlikle uğraştığı için bir kılam dahi okumadığı  anlatılır.    Otuz yaşında gördüğü bir rüyanın yorumundan sonra hastalanmış aylarca yataktan çıkmamıştır. iyileşme sürecinde yatakta söylediği melodiler o güne dek duyulmamış bir makamın müjdecisi olduğunu insanlar daha sonra anlamaya başladılar.” Ve o günden sonra Serhad Dengbéjleri onun ekolünü günümüze taşıdılar.
       Evdal’ın dizelerinde aşkın yakıcı özellikleri ile birlikte, hicvedici özelliklerini de bir arada görmek mümkündür. Erzurum’a öküz arabasıyla ticarete gittiği dönemlerde misafir kaldıkları evin genç kızının, boyu ile alay etmesine içerlenmiş,(Evdalın boyu oldukça kısadır)akşam köyde yapılan düğüne  türküleri ile katılmış,Govendin başını çeken kızın kolunda oynayarak tuttuğu elin parmaklarını “xwin nav neynık a da dı nıquti” dedirtecek kadar sıkıp bir nevi intikam almıştır. Ardından “De tu here. Bıra her kes xéré jı bazara xwe bı bine.”demekle, kinci bir özelliği olduğunu da ortaya koymuştur.
Evdal kendini klamlarında şöyle tanımlar: "kuvi nin süvarisi, Temonun babası". (Temo,abdal ın oğludur.onu bir göç esnasında yol kenarında bir kundağın içinde bulurlar.abdal onu diğer çocuklarından ayırmadığını göstermek için 'temonun babası' ifadesini kullanır. )
     Ermeni asıllı Gulé ile evli olan ve yaşlandığında gözleri kör olan Evdal,,Kör gözlerle kanadı kırık bir turnaya kış boyunca bakar.Bunu uzun uzadıya stranlarında anlatır.Ve bir gün mucize gerçekleşir. Evdal’ın gözleri turnanın kanadı iyileşir.
     Şahé Dengbéja diye anılan Evdal, Eleşkirt Beyi Sürmeli Mehmet Paşa’ya dengbéjlik yapmış ve onunla birlikte Kozan’,Avşar’larını sürme görevinde yer almıştır       Surmeli Memed Pasa, Dogubayazit 'taki sarayin sahibi unlu İshak Pasa 'nin torunudur. 1865 yilinda Osmanli yonetimi Adana yoresindeki Kozanoglu isyanini bastirmak üzere büyük bir askeri güc gönderirken, Sürmeli Memed Paşa'dan da destek istemiş. Paşa 400 suvarisiyle Kozan üzerine giderken Evdal'i da beraberinde götürmüş. isyanin basırılmasından sonra 50 binden fazla Türkmen yerlerinden sürülmüs ve pek çoğu kılıçtan geçirilmis.
Savaşın hemen ardından kolera hastalığı çıkmış. Osmanlı Ordusu'nun cok sayıdaki askeriyle birlikte Memed Paşa'nın 300'den fazla suvarisi de olmus. Yani hem yenen, hem de yenilen tarafta büyük trajedi yasanmıs. Orada birbirlerinden habersiz olarak karşılaşan büyük Kürt ozanı Evdal ile ünlü Türk ozanı Dadaloğlu, bu trajik olayı destanlaştımısladır.
      Aradan bunca zaman gecmis olmasina ragmen, Evdale Zeynike'nin Kozan Destani (Wey Xozane) bugun halk arasinda hala canliligini koruyor.    Padişahtan gelen ferman üzerine kozan a doğru adamları ile gitmeden önce istabuldan kendilerine dersim bölgesinden geçmemeleri bu bölgedeki insanların yabani olduğu söylenir. ama bu uyarıya aldırmayan sürmeli paşa dersimden geçer. dersime girdiklerinde insanların aksine çok misafirperver olduğu ve bölgenin güzelliği herkesi şaşırtır. Evdale Zeynike bu manzaradan sonra dersim eserini  söyler.
      Wey xozane ise bir yaradır zeynike de kanayan kozan isyanı sonrası Sürmeli Mehmet a Paşa ve adamlarıda çoğu havaya dayanamayıp hastalanırlar. sıcak ve sıtma derken birçoğu kırılır. sürmeli mehmet ali paşa da kozan da ölür. sürmeli mehmet ali paşanın bir ejderhanın sokması sonucu öldüğü anlatıldığı  sıtmaya yakalanması sonucu öldüğüde anlatılır .

    Bu afet sonucu geriye kalanlar farklı yörelerden bir başlarına serhad yöresine döndüler. Evdale Zeynike de yalnız başına dönenler arasındadır. kozan dan 200 kişiden 50 ye yakını dönmüştür. bu olayı Evdal, wey xozane stranında anlatmıştır.
   Günümüz dengbejlerine ilham kaynağı olan Evdal 1913 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Nur içinde yatsın.

Dengbêj EVDALÊ ZEYNIKÊ

EVDALÊ ZEYNIKÊ   

Evdalê Zeynikê wekî Homeros ê Kurdan tê nasîn. Di derbarê jiyana wî de agahiyên sedî sed rast nînin.
Nivîskar Ahmet Aras li ser jiyana wî pirtûkek nivîsiye ku ev pirtûk hevpeyvîna bi neviyê Evdal re jî dihewîne. Di destpêka 1800 ´î de li gundê Cemalwêrdî ya girêdayi Tûtax ku niha girêdayî Agiriyê ye ji dayîk bûye û di sala 1913 ´î de li gundê Qanciyan a Qereyazîyê jiyana xwe ji dest daye. Evdal temenekê pirr dirêj jiyaye. Gorî neviyê wî Emerê Zeynikê Evdal 110 salî zêdetir jiyaye û li seranser Kurdistanê geriyaye. Evdal çuye Xozana Edenê, Dêrsimê, Dîyarbekrê, Nexşîwanê, Melazgirê, Elajgir ê û Îranê.
"Dengbêjê Sirmelî Mamed Paşa", "Bavê Temo", "Pisporê Qulingan", "Sîyarê kuvî" ji navê Evdal in. Evdalê Zeynikê di stran û destanên xwe de pirr behsa qulingan, Temo, Gulê ( Dengbêj Gulê ), korbûn, xizanî, kalbûn, bêbextî hwd dike. Bavê wî di zaroktiyê de miriye. Evdal bi navê diya xwe Zeynê an Zeynikê tê naskirin. Heger mirov ne dîrokzan be û bi tenê ji destanên wî rêçê bajo, mirov jiyana Evdal wiha ava dike: Evdal lawê Zeynikê ye. Diya wî ev di nava xizaniyê de mezinkiriye. Evdal zarokek taybet bûye. Bala xwe daye neheqî, welatparêzî û dewlemendiya civakê. Gihîştinên xwe kiriye stran. Dilê wî ketiye dengbêj Gulê. Gulê di diwana "Sirmelî Memed Paşa", de eslê xwe Fileh (Ermeni) an jî nemisilman bûye. Evdal di civatên axa û began de dengbêjiyê dike. Piştre çavên wî kor dibe û hêdî hêdî ji civatên dewlemendan tê derkirin. Temo yê lawê wî ji ne Gulê ye. Evdal ev zar kêleka rê da dîtiye u ev birîye mala xwe. Di straneke xwe de dibêje wî Temo di daristanekê de dîtiye û ji xwe re xwedî kiriye. Temo dibe sitara Evdal. Temo pê destê bavê xwe digire û "li pey koç û keriyan" digerine. Bijîşkeke Îranî çavên wî sax û derman dike. Lê mixabin Evdal êdî kal e, "Bila mirin hebûya kalbûn tunebûya".
Evdal bi hezaran stranên dengbêjiyê diafirîne. Mixabin pirraniya wan êdî nayên bihîstin. Celadet Elî Bedirxan dixwaze stranên Evdal tomarbike. Ji dengbêjê navdar Ehmedê Fermanê Kîkî alîkarî dixwaze lê pirr bisernakeve.
Evdal bi dengbêjên hemdemî wekî jina xwe Gulê, Sêwî Silo (Şêx Silo) hwd re dikeve pêşbirkan(lecê). Carekê bê rawestan sê roj û sê şev didome ev pêşbirk û Evdal biserdikeve. Evdal kê dibe bila bibe, mamosteyê dengbêjiyê ye. Mehmet Ûzûn bi navê "Rojek ji rojên Evdalê Zeynikê" pirtûkek li ser Evdal nivîsiye.

Klamên Evdalê Zeynikê

Evdal klama Xozanê u Dêrsimê zef hez kirîye. Wexta ku Evdal ber sekerata mirinêde bûye kurên xwe re dibêje ku ger wan her du kilamên min tu carî bîr nekin.
  • Wey Xozanê
  • Dîber
  • Şêx Ronî
  • Hayê li min
  • Lo Mîro
  • Lê Axçik Canê
  • Sincarî Talo
  • Ezê ji teyra teyrekî hur im
  • Evdal u Şêx Silê
  • Minê Li Hafa Nexşê Nexşîwanê
  • Dêrsime xweş Dêrsime
  • Heyla Wayê
  • Evla Begê Mîrê Zirav
  • Hekîmo
  • Evdal Kor e
  • Qulîng li serê me ha neke
  • Wey kaliyê wey korîyê
  • Evdal kore rê nabîne
  • Eyşo rabe çirê vêxe
  • Roj di Qolîbaba da welgerya (Kazoyê Garisya)
  • Haylê Metê
  • Rabe Rabe
  • Ezê bi diharê Qelenyê diketim (dema şerê 1885-1890)



Evrensel Kürt Dengbeji Karapetê Xaco

Evrensel Kürt Dengbeji Karapetê Xaco  
   
   Bu yazımızda, ünlü Xerzanlı Ermeni asıllı,müthiş bir sese ve belleğe sahip olan Karapetê Xaco’yu elimizden geldiğince sizlere tanıtmaya,sözlü kültürümüz açısından gelecek nesillere aktarılması zorunlu olan hayat hikayesini ve hayat verdiği kilam-stranlarını sizlerle paylaşmaya çalışacağız.Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki Dengbêjlik tam olarak bir tasnifi yapılamamış olmakla birlikte,bellibaşlı ekollere göre sınıflandırılabilr.Bunlardan en önemlisi denilebilecek olan Evdalê Zeynikê ekolünün,Evdal’dan sonra en önemli icracısı ve temsilcisi olarak Mamoste Karapetê Xaco’yu sayarsak mübalağa etmiş sayılmayız.Karapet, yaşam tarzı,eserlerinde işlediği konular,söylediği kilam-stranlar ve de en önemlisi hayat hikayesiyle Evdal’a en yakın duran ve onun misyonunu devam ettirme adına tüm yaşamını Kürt kültür ve sanatına adamış olan bir gönül adamı ve Xerzan Dengbêjlik geleneğinin zirve noktasıdır aynı zamanda.
                Karapetê Xaco (tam adıyla Garapet Kaçaturyan),1900’lü yılların başında bugünkü Beşiri ilçesine bağlı Bilêder (yeni ismiyle Binatlı) köyünde Ermeni bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geldi.Kendi deyişiyle,50-60 hanelik köyünün büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturmaktaydı.Dünyaya geldiği yıllar,Osmanlı Devleti’nin son yıllarını yaşadığı dönemlere denk gelmekteydi.İstibdat denilen,bir nevi sıkıyönetim rejimi tüm ülkeyi sarmış ve bunun etkileri en uzak bölgelerde bile hissedilir olmuştu.Herşeye rağmen,tarihin derinliklerinden gelen paylaşımcılık ve kardeşlik bağları içinde tüm etnik ve dini unsurlarla devamedegelen hoş sayılabilecek hayatları,1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle bir anda tersine dönmüş ve bir karabasan gibi çökmüştü köylerinin üzerine.2.Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Pan-Türkist ideolojiyi benimsemiş ve bu yolda hiçbir taviz vermemekte kararlı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenleri,kendilerince toplumsal mühendislik yapmaya karar vermişler ve özellikle doğu bölgelerinde olası bir Rus işgaline karşı önlem almaya karar vermişlerdi.En basit yol olarak da,bilinen tehcir hikayesi 1915’de sahneye konmuştu ve acı dolu,bir o kadar da insafsız muameleler başlatılmıştı medeniyetlerin beşiği olan Mezopotamya ovalarında.Karapet’in de köyü bu zulümden nasibini almıştı.Yıllar önce kendisiyle yapılan bir ropörtajdaki anlatımlarına göre,bir gece tüm köylüler evlerinden alınarak köy meydanında toplanmışlardı. Karapet’in acılarla dolu hayatının başlangıç noktası olan,kendi deyimiyle hatırlamak istemediği o korkunç gecede Karapet anne ve babasını bir daha görmemek üzere kaybetmişti.Gözlerinin önünde  ebeveynleri öldürülmüş,kendisi ve kardeşleri,o korkunç geceden,bir askerin insafıyla kurtulmuş ve köylerine dönmemek ve kimseye bir şey söylemek şartıyla serbest bırakılmışlardı.Acılar henüz başlamıştı ve kardeşleriyle beraber uçsuz-bucaksız Xerzan ovasında dilencilik yaparak,Kürtçe’yi de bilmeleri sebebiyle ‘Fille’ olduklarını gizleyerek bir köyden diğerine savrulmaya başlamışlardı.Dengbêjlik serüveninin temelleri de bu dilencilik günlerinde atılmaya başlanmıştı hayatında Karapet’in.Yollarda mırıldanarak söylediği ,acılarına katık ettiği ezgiler ve gezdiği köylerdeki halktan öğrendiği stranlar,onu yavaş yavaş bir efsane haline geleceği Dengbêjliğe hazırlıyorlardı ona bile hissettirmeden.Özellikle düğün ve yaslarda kadınların söylediği ağıt ve stranları anında ezberliyor ve belleğine kazıyarak yollarda tekrar ederek bir nevi repertuarını genişletiyordu.Daha o yaşlarda değme Dengbêjlerle aşık atabilecek bir seviyeye gelmişti Karapet.Ünü yavaş yavaş yayılıyor ve düğünlerin,şevbêrklerin vazgeçilmez icrası haline geliyordu artık.O günlerde kızkardeşi bir Kürt genciyle evlenir ve yerleşik ! hayata geçerler ailece.Bir köy ağasının yanında hizmetkarlık yapan damadının yanında çobanlık yaparak hayatını idame ettiren Karapet o günleri ‘Ez xulamê xulaman bûm (ben hizmetkarların hizmetkarıydım)’ diye anlatır.Stranlar o kadar hayatıyla özdeşleşmiştir ki erkek kardeşini hastalıktan dolayı kaybettiği gün bile ağlamadığını,ağlamak yerine kardeşine bir stran söylediğini de ekler Karapet.Günler böyle geçerken,çobanlık dönemlerinde sanatında da bayağı ilerler.Dağlara,ovalara ve civatlara söylediği stranlar  ününün tüm civara yayılmasına sebep olur.Birgün,ünlü bir Aşiret Beyi olan Fîlîtê Qûto’nun bir çatışmada öldüğü haberini alır ve tüm Dengbêjler gibi o da Fîlît’in köyüne giderek bir stran adar Fîlît Beye.O kadar içten ve güzel söyler ki,Fîlît Ağa’nın oğlu Hesê Bey onun yanında kalmasını rica eder.Karapet için bundan güzel bir rica olamaz ve kabul eder.Artık Fîlîtê Qûto ailesinin Dengbêjidir Karapet.En güzel ve rahat yaşadığı yıllarını bu ailenin yanında geçirdiğini anlatan Karapet,o yıllarda daha fazla stran ezberlediğini ve söylediğini de kayda geçirir.
           Bu verimli döneminin başlamasından kısa bir süre sonra 1925 yılında,Şêx Said isyanının ateşi tüm bölgeyi olduğu gibi Xerzan’ı da sarar.Büyük bir mücadele başlamıştır Cumhuriyet Ordularıyla,Şêx Said’in askerleri arasında.Diyarbakır’ın Şêx Said tarafından alındığını duyan Karapet de arkadaşlarıyla beraber D.bakır’a doğru yola koyulur ve şehre ulaşır.O günleri detaylarıyla hatırlayan büyük Dengbêj,anlatımlarında çarpıcı tespitler de yapmaktadır.Surların üzerindeki askerlerle,Kürt savaşçılarının mücadelesini yakından izlemiş ve daha sonraki söyleşilerinde,şehrin nasıl el değiştirdiğini,idamları ve daha sonra gelişen olayları detaylarıyla kayda geçirmiştir.Bu yönüyle de ayrı bir katkısı vardır tarihimize.Şêx Said ve arkadaşlarının idamından sonra Takrir-i Sükun kanunu gereğince yapılan uygulamalar,tüm bölge halklarını içinden çıkılmaz durumlara sevketmiş,idamlar ve sürgünler büyük boyutlara varınca,Karapet de kendisine yeni bir hayat  bulma arzusu gereğince,tüm sürgün ve kaçakların yaptığı gibi kendisini Binxet’e yani Suriye’ye atmıştır bir gece.Yeni bir yurt bulma amacındaki Dengbêj,yeni bir sayfa açmıştır artık hayatında.Qamişlo’da başladığı yeni hayatında,Kürt sürgünlerinin arasına katılan Karapet,yine sanatını icra eder ve civatların aranılan Dengbêji sıfatına uygun olarak tüm toplantılara katılır,gün gelir ekonomik sıkıntılar içinde çıkış noktası ararken Suriye’deki Fransız Lejyonu’nun paralı asker aradığını öğrenir ve tam 15 sene paralı askerlik yapar Lejyonda.Orada da sesinin güzelliği ve söylediği stranların mükemmelliği kendisine yardımcı olur ve en üst düzey komutanlar onu meclislerine alırlar.O dönemde artık evlenme zamanı geldiğini sezer ve kendisi gibi Ermeni olan,ona yıllarca yoldaşlık edecek güzeller güzeli Yeva ile evlenir.Bu evlilikten bir kız ve bir erkek çocuk sahibi olur.1946 yılında ülkelerine dönme kararı alan Fransızlar,Karapet ve ailesine kendileriyle beraber Fransa’ya gelebileceklerini söylerler ama o ve karısı Ermenistan’a gitmeye karar vermişlerdir.Teklifi reddederler ve Kafkasya’ya doğru yola çıkarlar.Karapet’in 105 yıllık hayatında yepyeni bir sayfa daha açılmıştır böylece.Ama işler umduğu gibi gitmez ve  kendi deyimiyle her zaman olduğu gibi yine ‘bir öteki’ olarak görülür.Erivan’daki Ermeniler,kendisini Ermenice’yi bilmemekle suçlarlar.Madem ki Ermenidir,neden anadilini bilmemektedir,neden Kürtçe konuşmaktadır,neden Kürtçe türküler söylemektedir gibi suçlamalarla karşılaşır.Bu yaklaşım,acılar coğrafyasında yaşamamış olanlar için çok kolay bir yaklaşımdır ama Karapet için değildir.O acılarını Dengbêjlik sarmalına katmış,o stranlarla huzur bulabilmiş evrensel değerlere çoğu okumuş insandan daha fazla sahip çıkabilmiş bir ozandır.Bunları anlatmak çok zor olmuştur onun için ve yine civar köylerdeki Yezidi Kürtlerin arasına gidip,gelerek,eserlerini onların arasında söylemeye başlayarak bir nevi sıla hasretini dindirmiştir.Karapet’in bu özelliğini duyan Erivan Radyosu Kürtçe Bölümü yetkilileri,kendisiyle irtibata geçerek Radyo’nun en önemli ismi olacak Karapet’i de kadrolarına dahil etmişlerdir.
                Böylece,Kürtçe türkü söylemenin yasak olduğu yıllarda Karapet’in sesi ve stranları bir radyo istasyonunun cızırtılı bile olsa sesi ve nağmeleriyle,Kürt Toplumunun evlerine girebilmiştir.Bu özelliğiyle Karapet’in kültürümüze yaptığı katkılar unutulmazlar listesinin belki de en başına yazılmalıdır. Orada söylediği stranlar unutturulmaya çalışılan bir kültürün dipdiri ve canlı olarak yaşatılmasına vesile olmuş,kendisiyle beraber emek veren Şeroyê Biro,Reşîdê Baso,Aram TİGRAN ve daha nice sanatçı gibi o da şükranla anılması gerekenlerden biri olarak hafızamıza kazınmıştır.1976 yılında çok sevdiği karısı Yeva’yı da kaybeden bu büyük ve Bîlur tadındaki ses ve sahibi,Kürt dengbêjlik literatüründeki xulxulandın sanatının zirvesi sayılan büyük usta,2005 yılının ocak ayında,100 yılı devirmiş bir asırlık çınar ve sanat yıldızı olarak,tüm meslektaşları gibi acı-yokluk-fakirliklerle dolu hayatına yine yokluklarla dolu olarak,son 50 yılını geçirdiği Solxoza Çaran köyünde veda etmiştir.Hayat ve ses verdiği yüzlerce stran arasında en önemlileri olarak;  -Bişêriyo, Evdalê Zeynê, Endîwere Paytext e, Edûlê, Zembîlfiroş, Genc Xelîl, Salih û Nûrê,Filîtê Quto, Mîrzikê Zaza, De Xalo,Hey le Mîro,Lawikê Metînî,Dewreşê Evdî,Oy Limin- sayılabilir. Kendisinin hayat hikayesi en kapsamlı olarak,kendisi de Xerzanlı ünlü bir edebiyatçı,gazeteci ve yazar olan Salihê Kevirbirî tarafından Karapetê Xaco-BİR ÇIĞLIĞIN YÜZYILI adı altında,Kürtçe ve Türkçe olarak ayrı ayrı kitaplaştırılmış,gelecek nesillere aktarılmıştır.Bu çalışmasından dolayı genç nesiller adına Kekê Salih’e teşekkürü bir borç olarak bilmek gerekmektedir.En son söylediği ‘50 milyon Kurmanc nikare li min xwedî derkeve û min xwedî bike (50 milyon Kürt bana sahip çıkamıyor, besleyemiyor beni...) sözü hangi ruh haliyle bizlere veda ettiğinin sitemi ve aynı zamanda kültürümüze-sanatçılarımıza neden  sahip çıkmamız gerektiğinin de işaretidir aslında. Yüzyıl boyunca Kürt kültür ve sanatına eşsiz eserler vererek aramızdan ayrılan bu büyük yürekli Ermeni asıllı dengbêj,arkasında hasretler,acılar ve de en önemlisi eşsiz bir hikaye bırakarak unutulmazlar arasına girmiştir.Aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek,toplum olarak ona karşı yapılmamış görevlerin bir özrü olabilir mi bilemiyorum.Ortak kültürümüzün zirvesi denilebilecek böylesine büyük bir şahsiyet ve abideyi minnetle anıyor ve teşekkür ediyoruz bu yazıyla. Toprağın bol olsun Pîrê Karapet,bizlere bıraktığın miras için sonsuz teşekkürler

Bülbüli Kürdistan Kawis Axa

KAWİS AXA


1889 yılında  bu günkü suriye sınırına yakın olan Çarçela Bertiya dedikleri bir yerde dünyaya gelen ve   daha bebekken babasını kaybeden Kawis axa, 13 yaşına kadar annesiyle beraber yaşamıştır. 

13 yaşına geldiği zaman annesini de kaybedince şoka girip konuşma yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Hatta hiç konuşamazken annesinin cenazesinde dengbeş Fatma'ın annesine ağıtlar yakarak kılam söylemesi onu çok etkilemiştir. annesinin yakın arkadaşı olan dengbej Fatma onu himayesine alarak hem korumuş ve hemde kılamlarını ona öğretmiş.

Ancak  Kawis axa için bir sorun varki  hiç konuşamaz bazı kelimeleri çok ağır ve zor şekilde telaffuz eder ancak kılamları çok akıcı okurmuş.

Asıl adı Veyis olan Kawis Axa  yahudi dinine mensup bir kürttür. Zaman içinde güzel sesi ile halk arasında sevilen bir kişi olduğu için ona  ağabey anlamına gelen "Kak" (bazı yörelerde bu kelime keko olarak telaffuz edilir.) Veyis olarak çağrılmış ve zamanla kısaltılarak  adı kawis olarak kalmıştir.

Namı Bağdat radyosuna kadar ulaşan  Kawis Radyoya müracaat ederek sanatçı olmak istediğini bildirir, ancak kekeme olduğu için radyo evi kendisini hiç dinlemeden oradan kovar, bunun üzerine kawis, Bağdat radyosunun hemen yakınıdaki bir kahvehaneye giderek Genç Xelil kılamını okur (Bu Kılam oldukça seri ve hızlı okunur) bunu duyan Radyo evi yetkilileri hemen kahvehaneye gelip Kawis görünce , özür dileyip onu Radyoya çıkardılar. Çok kısa sürede ünü Irakın dışına taşarak ta Erivan Radyosu  ile iran Radyosu gibi kürtçe yayın yapan bölgelere kadar yayıldı.

Bilinen  en populer kılamı Xalo (çemé Çetelé) dir. Çemé Çetelé'nin hikayesi kısaca şöyledir. "Askerler tarafından  bir baskında yakalanarak  yargılnmak üzere götürülürken yolda karşılaştığı biri vasıtasıyla  dayısı  Abdo Beg'e haber yollar, bunu duyan dayısı  Abdo Beg bir haftalık yolu oğlu ile birlikte  üç gün üç gece durmaksızın at sırtında giderek, bu gün botan cıvarında bulunan Çeme çetelé de onlara ulaşır ve oğluyla birlikte  askerlerin elinden yeğenini kurtarır".
Kawis ağanın ne yazık ki arşivi  bağdatta  çıkan bir yangında tamamen yok olmuştur. Ancak 32 parçadan oluşan ve bağdat radyosunda bulunan albümünden başka bir eseri yoktur günümüzde. 
Kawis Xağa çok genç denebilecek bir yaşta 1936 yılında yakalandığı  amansız bir hastalıktan kurtulamıyarak hayata gözlerini yummuştur. Mezarı Kuzey  Irakta bulunan  Heresima Köyündedir

Kürt Diwanları Ve Makamsal Ezgiler

Kürt Diwanları Ve Makamsal Ezgiler
1.Şeşbendi ve Berite

Şeşbendiler makamı ağır ve ağdalı şarkılardır. Çünkü divanhane gibi kapalı yerlerde ve oturarak söylenir. Ritmik şarkılardır ama ritim cümleleri çok uzun ve karmaşık, ezgileri de ağdalıdır. Diwanki (divan şarkısı) de denilen şeşbendiler bu nedenle yorumlanması oldukça zor şarkılardır ve usta dengbêjler tarafından söylenebilir. Sözleri genellikle aşk ve kahramanlık üzerinedir. Sözler ezgiye ve ritme oturtulurken her bir hecede birden fazla sese basılır ve kelimeler bazen ortalarından kesilerek es verildikten sonra kalınan yerden diğer ezgiyle devam edilir. Ayrıca bol miktarda ulama kullanılır. Seslerin arasına ‘’-ya’’ , ‘’-ha’’ gibi ulama heceleri eklenerek söylenir ve bu nedenle sözler oldukça çetrefil duyulur. Ezgi genellikle 5 seslik bir aralık içerisinde dolaşır.

2.Lawje

Hakkâri müziğinin diğer Kürt bölgelerine en yakın formu lawjedir. Lawje, Kürtlerin en karakteristik serbest formudur ve inici bir makamsal seyre sahiptir. Serbest tartımlı olarak seslendirilen, xulxulandin (gırtlak titretme, vibrasyon) üslubunun hâkim olduğu lawjeler, havini bölümlerinin dışında resitatif (yığmalı) bir şekilde okunur. Havini denilen bölümde genellikle cümlenin sonundaki sessiz harf düşer ya da sonuna ‘-e’ ,’-o’ gibi harfler eklenir ve yığmalı bölümden sonra gelen bu bölümde ses uzatılır. Haviniler genellikle nefes almak için kullanılan dinlenme bölümleridir. Lawjelerin sözleri genellikle gerçekleşmemiş aşklar ya da ölen birisinin ardından yakılan ağıttır.

3.Mediha ve Mewlud

Medihalar, divan ortamında söylenen ve genellikle Hz. Muhammed’e, sahabesine, Hz. Ali’ye ve tarikat şeyhlerine övgülerden oluşan dini şarkılardır. Zikir müziği değildir. Enstrümansız icra edilir. Serbest ritimli olanları tek kişi tarafından, ritmik olanları ise topluca okunur.

4.Destan

Destan formuna ‘beyt’ de denir. Uzun, manzum ve epik hikâyelerdir. Genellikle aşiretin dış güçlere karşı gösterdikleri kahramanlıklara, büyük aşklara, savaşlara dair olaylardır. Destanların her bölümü farklı ritim ve makamlarda okunur. Anlatılan bölümün aksiyonuna göre makam ve ritim daha yumuşak, lirik daha sert ya da güçlüdür.

5.Heyranok

Bölgedeki aşiretler yazın yaylalarda, kışın köylerde yaşarlar. Yaylaya gidiş bir sevinç vesilesi olduğu için şarkılarda da işlenir. Bu sevinç daha çok Hayronok’lara konu olmuştur. Çünkü delikanlılarla kızların buluşacakları yer dağlardır. O dağların kuytulukları her çalı dibi bir buluşma yeridir. Heyranok bir mani türüdür. Heyranokların sözleri oldukça erotiktir.

6.Pirepayizok

Yayladan dönüş hüzünlüdür. Çünkü ayrılma vaktidir. Sonbahara hazırlık kışa hazırlık dönemidir ki ‘pirepayizok’lar da bu ruh halinin yansımasıdır. Yani heyranok baharın coşkusuysa, pirepayizok sonbaharın hüznüdür. Payiz sonbahar demektir, payizoklarsa sonbahara yakılan şarkılardır.

7.Stranen Meşke

Yayladaki kadınlar akşamdan mayaladıkları sütün yoğurt haline geldikten sonra, sabahları erken kalkarak yayıklara koyup tereyağı elde etmek için sallarlar. Karşılıklı ikişer kadın iter. O sırada Stranen Meşke (yayık şarkıları) denilen şarkılar söylenir. Ritmi yayığın sallanış ritmine göredir ve içeriği her şey olabilir. Hakkâri’de ‘’yayığa ne kadar çok şarkı söylersen o kadar tereyağı verir’’ şeklinde bir inanış vardır. Ritmi genellikle 3/4’lüktür ve herkes tarafından bilinen tek ezgiyle söylenir.

03 Ağustos 2013

Rojavaki Katliamını Lanetliyoruz.

‪#‎RojavadaKatliamVar‬
Rojavada yapılan katliama sessiz kalma!!!

02 Ağustos 2013

Hostadê Deng (Sesin Ustası)

Hostadê Deng (Sesin Ustası)

DENGBÊJLER

Dengbêjler yaşadıkları ya da duydukları toplumsal olayları, hikâyeleri, efsaneleri bir makam yapısı içinde anlatan, hafızaları çok güçlü müzisyenlerdir. Kürt müziğinin tarihsel-geleneksel kaynakları dengbêjlerdir. Etimolojik anlamda ses ile ilişkisi daha belirgindir. Kürtçede deng ‘ses’ anlamına gelmektedir. Bêj ise ‘söyleyen, aktaran’ anlamındadır. Dengbêjler çeşitli kaynaklarda şöyle anlamdırılmaktadır:

“…Bu eserleri taşıyan, yayan ve bu anlamda ‘anonimleştiren’ aktörler olarak karşımıza dengbêj denilen halk şairleri çıkar. Dengbej, öncelikle bir ses ve söz ustasıdır’’(MUTLU, Erol, ‘‘Kürt Müziği Üzerine’’ , Kürt Müziği, Aktaran: Abidin Parıltı).

“Popüler halk hikâyelerini ve destanlarını ezberden anlatan saz şairlerini, ozanlarını yetiştiren ozanlar vardır. Bu ozanlara Kuzeybatı Kürdistan’da ‘dengbej’, Güney Kürdistan’da ve Mukri ülkesinde ‘şair’ denir.’’ (JWAİDEH, Wadie, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Çev. İsmail Çekem, Alper Duman, İletişim Yayınları., İstanbul, 1999, Aktaran: Abidin Parıltı).

“Dengbej denen halk ozanı ya da türkücü, bir yandan manzum bir parçayı bir uzun hava ya da arya biçiminde gür bir sesle okur, arada bir de şarkıyı keser, öyküyü anlatır… Dengbej türküyü makamıyla ve öyküyü bilip anlatan kişidir.’’ (BURKAY, Kemal, Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan, cilt 1, Deng Yay., İstanbul, 1997, Alıntı Yapan: Abidin Parıltı).

“Ana dilim; Kürtçe, deng; sestir. Bej ise, sese biçim verendir, sesi söyleyendir. Sese ruh kazandıran, sesi canlı hale getirendir. Sesi meslek edinmiş usta, mekânı ses olmuş insandır. Dengbej sese nefes ve yaşam verendir. Dengbej, sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir. Dengbej söyleyen anlatandır’’ (UZUN, Mehmed, Denbêjlerim, Gendaş Yay., İstanbul, 2000, Aktaran: Abidin Parıltı).

Dengbêjler uzun kış gecelerinde hikâyelerini, gittikleri obanın, köyün divanhanesinde anlatır. Divanhaneler köy odasına veya kahvehanelere benzemez. Bu anlamda herkesin her zaman kullandığı ortak bir mekândan öte köy, oba ileri gelenine ait ve daha çok meclislerin toplandığı mekânlar vardır ve bu mekânlara ‘’diwanhane’’ denmektedir. Bu, bir yönüyle sıcaklığın belirtisidir. Yerleşim yerine giden dengbêjler, köyde sıfatı en yüksek olanın mekânında seslerini icra ederler. Köylerde konaklayan dengbejler hikâyelerini geceleyin kalabalık bir kitleye anlatırlardı. Bazı yörelerin dengbêjleri, hikâyelerini bir çalgı eşliğinde aktarırken, bazıları da hiç çalgı kullanmazdı. Çalgı kullanmayan yörelerin başında Hakkâri gelir. Öte yandan çalgılar coğrafyanın şekline göre yaşarlık kazanırdı. Örneğin, dağlık yörelerde, Kafkas topraklarına yaklaştıkça kaval, düdük gibi çalgılar ağırlıkta olurdu. Mardin, Diyarbakır, Urfa yöresinde ise, coğrafyanın daha çok ova niteliği taşıması saz, tambur gibi çalgıları öne çıkarmıştır. Mardin yöresinde 'mıtrıp'ların etkisiyle rıbab önemli bir yer tutar. Kürt ozanları üzerine bir araştırma yapmış olan Cristian Poche, bir makalesinde ozanın performansının, kitlenin kalabalığına bağlı olduğunu anlatır ve ekler: “İzleyenlerin sayısı arttıkça, etkinliğin yapıldığı alan genişledikçe, müzisyen çalgısındaki tel sayısını arttıracaktır. Dinleyiciler son derece dikkatlidir ve hiçbir zaman acelecilik yoktur. Saz şairleri saatlerce sürecek öykülerini anlatmaya başlarlar. ’’Burkay’ın görüşleri de bu doğrultudadır: “Genellikle uzun kış geceleri anlatılan bu destanlar ve manzum öyküler saatler sürer. Bazen ertesi geceye ve daha sonraki gecelere kalır’’. Öte yandan bazı dengbêjlerin çalgı kullanmama nedenlerinden biri de tam da gerektiği zaman bir çalgı aleti gibi kullanma ve seslerine biçim verme yeteneklerine güvenmelerinden dolayıdır. Sesleriyle hikâyelerin belli yerlerinde yakaladıkları iniş ve çıkışlar, enstrüman etkisi yaratmaya yöneliktir. Bazı dengbêjler hikâyesini aktarırken farklı yöntemler uygular. Enstrüman kullanmanın dışında dengbêjlerin bir kısmı, birer aktör olarak da belirirlerdi. Hikâyesine kendini kaptırırken bir büyüsel ayinin içindeymiş gibi hikâyesini canlandırırdı. Dengbêjin aktörlüğünden etkilenen dinleyiciler hikâyenin kahramanıyla özdeşlik kurarlardı.

Dengbêj, geceler boyu süren hikâyesini/hikâyelerini bitirip giderken de konuk olduğu divanhanenin sahibi ve köylüler tarafından çeşitli biçimlerde ödüllendirilirdi. Geceyi geçirdikleri köyden ayrılmadan önce onlara verilmek üzere, buğday, arpa, v.b. tahıllar bir çuvala konulup kapının önüne bırakılırdı. Dengbej köyden ayrılacağı zaman çuvalı sırtlayıp giderdi. Geceyi geçirdikleri köyde onlara ne verildiyse kabul etmek zorundaydılar. Bu şekilde geçimlerini sağlıyorlardı.

Hikâye ve destan aktarıcıları olan dengbêjler dile getirmek istediklerini belli bir tartıma göre yaparlardı. Bu ritim ve tartım olayın gidişatına göre belirlenir, makamlar aksiyona göre şekillenirdi. Bu makamı her dengbej kendine göre belirler ve dinleyicinin kalbine dokunmaya çalışırdı. Mısralarda ölçü serbesttir, kimi uzun kimi kısadır; ama aralarında güçlü bir ses uyumu vardır. Dengbêjler sözcükleri kimi zaman peş peşe, izlemesi güç bir şekilde okur; kimi zaman yavaşlar, bir sözcük ya da hece üzerinde sesini dalgalandırır; sesini alçalıp yükselir.

Dengbêjlerin okuma üslubu “reçitatif”tir. Yani 'yığmalı konuşma'ya dayalıdır. Nizamettin Ariç’in söylediklerine göre, “Dengbêjler, nefes almaktan, sesi farklı yerlerde tınlatmaya kadar pek çok teknik için çalışıyorlarmış. Mesela, sırtlarını duvara dönüyorlar ve ellerini duvarla sırtlarının arasına koyup nefes alıyorlar. Ellerinin, sırtları ve duvar arasında sıkışması gerekiyor ki diyaframa nefes alma alışkanlığı oluşsun. Ya da bardaktaki suya bir kamış daldırıp su kabarcıkları hiç bitmeyecek şekilde suya üflüyorlar, bu da ‘sürekli nefes’ alıştırması olarak kullanılıyor, yani bir yandan nefes verirken aynı anda da almayı öğreniyorlar. Bu yöntem üflemeli çalgılarda (kaval, mey, zurna vb.) da kullanılmaktadır. Ayrıca dengbêjler, özellikle Evdalê Zeynikê döneminde yaygınlaşan bir şekilde, yanlarına talebeler/çıraklar alarak direkt bir aktarım yoluyla da kendilerinden sonraya aynı işlevi görecek bir temsilci bırakıyorlar. Bu, özellikle belirli bir dönem için, kurumlaşmaya işaret ediyor. Dengbêjlik geleneğinin bu ‘usta-çırak ilişkisi’ ile devam ettirildiği biliniyor.”Dengbêjlerin üç türde müzik yaptığını söyleyebiliriz:
- Halk dengbêjleri, halkın içinde dolaşan insanlardır. Bunlar efsaneleri, mitolojik olayları, tarihsel olayları, gelenek görenekleri alıp halk arasında dillendirirler.
- Beylerin, ağaların, mirlerin kendi dengbêjleri.
- Kapı kapı dolaşan ve Kürt Halkı içerisinde kendilerine “mutrum” denilen insanlar.

Günümüzde Kürt müziği yapan üç önemli Kürt müzisyeni Ciwan Haco (Mirado ve M. Şêxo), Şivan (İsa Berwarî, M.Arif Cizrawî, Meryem Xan, Kawîs Axa), Nizamettin Ariç (Şakiro, Kerem ve Karapetê Xaco) bu dengbêjlerden birçok bakımdan etkilenerek tavırlarını oluşturduklarını ifade etmişlerdir.

Dengbêjliğin tipolojisi ve Kürt müziğindeki rolleri, radyolar dönemi ve şehirleşme ile birlikte değişmeye başlar. Radyolarla birlikte, kadın dengbêjler de Erivan ve Bağdat radyolarında okumaya başlarlar. Dengbêjlerin birçoğu şarkılarını bu radyolar aracılığıyla halka ulaştırır.(Alıntı)

Yasaklı Bir Dilin Homeros'u Dengbéjler

Yasaklı Bir Dilin Homeros'u Dengbéjler 

Modern insanın elli bin yıllık bir tarihi olsa da yazıya dair en eski bulguya M.Ö. yaklaşık 3500 yıllarında rastlıyoruz. İlk olarak Mezopotamya’da Sümerlere ait olduğunu bildiğimiz çivi yazısı ile yazılı kültür başlamış ve “tarih” kayıt altına alınmaya başlanmıştır. İlginçtir ki yazıyı ilk kez keşfeden bu coğrafya, yine kendisini izleyen yüz yıllar boyunca yazıyı en az kullanan toplumlara ev sahipliği yapmıştır.
Yazının icadı, yeryüzünün en önemli ilerlemelerinden biri olsa da insanlığın, konuşma yeteneği ve sesin büyüleyiciliği daima sözlü edebiyat üzerinde durup düşünmelerini sağlamıştır. Yazı Saussure’e göre “aynı anda hem faydalı, hem yetersiz, hem de tehlikelidir.” Bununla birlikte Saussure için yazı, düşüncenin sözel anlatımını değiştiren bir yöntem değil, konuşmayı tamamlayan bir parçadan ibarettir.
Sözlü edebiyatın bu anlamda devamlılığı ozanlarla veya âşıklarla sağlanmıştır. Tarihte sözlü edebiyat denildiğinde ilk akla gelen Homeros, Batı’nın ilk ozanı sayılmış ve aktardığı tarihi hikâyeler günümüze kadar ulaşmıştır.
Mezopotamya’da da bu anlamda sözlü edebiyatın taşıyıcısı ve anlatıcısı olan Dengbéjler hem sözlü edebiyatın devamlılığını sağlamış hem de sözlü tarihin hafızası olmuşlardır. Anlattıkları hikâyeler ve olaylar geçmişin sesini günümüze taşımıştır.
Dengbéj kelimesi, Kürtçede deng (ses) ile bej (söz) kelimelerinden oluşur. Bu kelime, “sözün bir ahenkle (ses değeri ile) icra edilmesini sağlayan kişi” anlamında kullanılmıştır. Dengbéjler genel olarak okuma yazma bilmeyen, sözlü kültürün özellikleri ve değerleriyle yetişmiş, yaşadığı toplumun koşullarını, çelişkilerini iyi bilen, güçlü bir belleğe sahip, ses ve söze biçim verirken onu estetize edebilen, Kürt halk hikâyelerini ezgi ile yoğuran, hünerini dinleyici topluluğu karşısında icra eden anlatıcılardır.
Dengbéjlik Kürtlerin özgün hikâye anlatma geleneğidir. Hala bile tam olarak yazılı geleneği içselleştiremeyen Kürtler bütün tarihlerini, bir anlamda “sözlü tarih” olarak yaşamışlardır. Tarihleri boyunca biri imparatorluk (Med İmparatorluğu) olmak üzere çeşitli hanedanlıklar, özerk olarak varlığını çeşitli İmparatorluklar içinde sürdüren mirlikler, beylikler, kuran Kürtler hikâyelerini bir anlamda tarih olarak da özümsemişlerdir.
Tarihte Kürtlerin yazıdan haberi olsa da bu daha çok “üst tabakanın” kullandığı bir araç olmuştur. Kürtlere dair araştırmaları ile bilinen Bazil Nikitin bundan dolayı “Kürt edebiyatını araştırmaya kalkan kişinin karşılaştığı şey aşırı folklor bolluğudur” demiştir.
Dengbéjlerin esinlendiği ve onlara kaynak oluşturan konular genelde Kürt kültürünün kendi deneyimlerinin ürünleri olmuştur. Bunun yanı sıra Orta Doğu geleneğinden miras kalan kültürel öğeler ya da komşu halklardan alınan zaman zaman uyarlanan hikayeler-olaylar da dengbéjler için birer kaynak oluşturmuştur.
Kürtler üzerinde biz çok araştırma yapan, Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi Merhrdad R. İzady, Kürtlerdeki hikâyeler ve onun melodik yapısıyla ilgili kaleme aldığı bir makalede “Öykülü Kürt şarkılarında dört değişik tema ele kullanılır: kahramanlık, aşk, dinsel ve günümüzde eklenen bir tema olarak politik temalardır” der.

01 Ağustos 2013

GELENEKSEL KÜRT MÜZİĞİNDE KULLANILAN BAZI ÇALGILAR

GELENEKSEL KÜRT MÜZİĞİNDE KULLANILAN BAZI ÇALGILAR

Enstrümanların çoğu, bilimsel olarak yeterince incelenmemiştir; bazılarının ise tarihçelerine ilişkin en basit bilgiler bile yoktur. Kürt müziğinde kullanılan belli başlı çalgı aletleri şunlardır:

Bilûr (kaval)

Dûdûk (mey); diğer Ortadoğu halklarının müziklerinde de kullanılan, genellikle erik veya kayısı ağacından yapılan kamışlı bir üflemeli çalgıdır. Kürtlerde daha çatlak bir ses rengiyle kullanılır, Erivan Kürtleri bu çalgıyı Ermenilerin kullandığı renge yakın olmak üzere daha yumuşak ve insan sesine yakın bir renkte kullanırlar.

Zirne (zurna); genellikle çingenelerin kullandığı bir çalgıdır. Kürtlerde zurna çalmak çoğu bölgede hafif meşrep ve ayıp olarak karşılanır. Genellikle her bölgede davul ve zurnayı o bölgenin çingeneleri kullanırlar.

Duzare; Daha çok Bahdinan bölgesinde kullanılan çift kamışlı bir çeşit zurnadır.

Tembûr (bisk); Kürt udu ya da sazı olarak bilinir. Ud ve buzuki arası bir ses rengi vardır. Daha çok Suriye ve Irak Kürtlerinin kullandığı bir çalgıdır.

Bısk; Hozan Dilşîyar, bu aletin Kürtlerden Mısırlılara oradan da Fenikeliler aracılığıyla Yunanlılara geçtiğini dile getirmektedir. Şu andaki “buzuki” sazının atası kabul edilir.

Santûr; ‘kanun’a benzeyen fakat daha az teli olan, çubuklarla vurularak çalınan bir çalgıdır. Daha ziyade İran Kürtlerinin müziklerinde kullanılır.

Dembilk (dombak); ‘zarp’ adı da verilen vurmalı bir çalgıdır. Ağaçtan yapılır ve darbukaya benzemekle birlikte, daha kalın bir deri takılarak kullanılır. Çeşitli boyları ve tonları vardır.

Def (erbane-arbana); iki türü vardır: Birincisi, kasnağına yuvarlak ziller geçirilen, bendir şeklinde (bildiğimiz tefin büyük hali gibi) bir çalgı aletidır. İkincisi ise, daha yaygın kullanılan; kasnağının içerisine yuvarlak halkalardan oluşmuş zincirler takılan bendir şeklinde bir çalgı aletidır. Özellikle zikir ayinlerinde ve dengbêjler tarafından kullanılır.

Dahol (davul); farklı bölgelerde farklı boylarda kullanılan çift tarafı deriyle kaplı geniş kasnaklı bir çalgıdır. Bir tarafına tokmak, diğer tarafına ince bir çubukla vurularak çalınır. Kürtler davulu daha çok üç temel amaç için kullanmışlar:
1.İşe çağrı
2.Kavgaya Çağrı 
3.Şenliğe çağrı

Rebab; kemençeye çok benzeyen, üç telli bir çalgıdır. At kılından gerilmiş bir yayla çalınır. Biri dem tutmak için, diğeri ezgiyi çalmak için olmak üzere genellikle birden çok teli bir arada kullanılır.

Keman; daha çok Dersim’de görülür. Aynen rebab gibi birden fazla tel bir arada kullanılır. Kemane gibi diz üstünde çalınır. Dersim Kürtlerinin Ermenilerle bir arada yaşadığı dönemde bu çalgıyı onlardan öğrendikleri söylenir.

Qirnata (klarnet); daha çok Dersim, Elazığ civarında bulunur. Genellikle ağaçtan yapılan türü değil, metalden yapılan türü kullanılır. Mey ve zurna arası çatlak bir ses rengiyle çalınır.

Cûmbûş; sıra ve mesire geceleri kültürünün etkisiyle, bazı geleneksel müzik icracıları bu çalgıyı da kullanmışlardır.

Bağlama; geleneksel Kürt müziğinde –semahlar dışında- pek yeri olmayan bu çalgı aleti, daha yakın dönem icracıların geleneksel şarkıları yorumlamasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha ziyade politik temalı şarkılarda kullanılarak Kürt müziğine girmiştir.

Kadim Bir Gelenek ve Kahraman Kürt Dengbejler

Kadim Bir Gelenek ve Kahraman Kürt  Dengbejler

Kadim bir gelenekti seslerin izini sürmek. Yitip giden zamanların nefesini gününe ulaştırmak için ellerinde asaları, sırtlarında abalarıyla hiç bilmedikleri, görmedikleri yerlere yöneldiler. Uzun kış gecelerini mekân bilip, onları ayazdan koruyan abalarına sarındılar. Yollardaki bütün zorluklara katlanmayı göze alıyorlardı. Biliyorlardı ki gidecekleri yerde onlara kıymet verilecek, etraflarında toplanılacak, meclisler kurulacak, mırralar (acı kahve) dağıtılacak, bitmek bilmez kış geceleri onların sesleriyle ısınacak ve sabaha varılacaktı. İnce, derinden ve duygu yüklü binyılların izini taşıyan bir mırıltıyla başlanan hikâyeler, gecenin bütün yükünü sırtlayacak kuvvetteydi. Bazı zamanlar anlattıkları, tan ağarana kadar bazı zamanlar ise günlerce devam ederdi. Uzayıp giden destanlarda, kahramanların maceraları en derin yerinden kesilir sonraki güne bırakılırdı. Kimi zaman yalnız başlarına, kimi zaman ağanın, beyin, mirin, söz sahibi kadir bilenlerin daveti üzerine yola çıkarlardı. Kimi; ağaların, beylerin, hanedanların denetimindeydi, kimiyse; yalnızlık ve yoksulluk içindeydi. Denetiminde olduğu kişilerle savaşlara giderlerdi, savaşı belleklerine kaydeder bire bin kahramanlık ekleyerek cemaate anlatırlardı. Atışırlardı. İki savaşçı gibi… Hüner zamanıydı. Hünerini en iyi ortaya koyanın yıldızı parlardı. Genç kızların yüreklerinin kapısına sesleriyle ulaşır, kilidini ezgileriyle açarlardı. Bazılarının çalgıları sesleriydi, bazıları coğrafyanın şekline göre bilur (yöresel Kürt kavalı), tembur ya da rıbab (yöresel kemençe). Ama hep yoldaydılar. Mühürlenmiş yazgıları yola yazılmıştı. Seslerin ve kelimelerin yok olup gitmemesi için çırak yetiştiriyorlardı. Her ölen, çırağına kelimeleri ve sesleri devredip gidiyordu. O da bir başkasına… Toplumsal bellek bu şekilde binlerce yıl varlığını sürdürüyordu. Seslerin içindeki ahengi yakalar, kelimelere ise yeni anlamlar yüklerlerdi. Kelime avcılarıydılar. Her gittikleri yerden, heybelerinde yiyecek yerine yeni sesler ve kelimelerle dönerlerdi. Bilirlerdi ki kendilerine değil sözlerine ve seslerine değer biçiliyordu. Bu yüzden her an tahtından olma korkusu yaşarlardı. Bunlar Kürt sözlü geleneğinin temsilcileri dengbêjlerdi. Eski zaman adamları, soyu tükenen ozanlardı. (Alıntı)

Güncel Başlıklar

Social Icons

Featured Posts